Burun kanaması
Yazan: admin 18 Aralık 2009 Cuma
Kategori: Sağlık Bilgisi
Burun kanaması neden ileri gelir ?
Lokal veya genel nedenlerden veya ikisinin birleşiminden burun kanaması ileri gelebilir. Bazı hallerde hiçbir neden görülmemektedir.
Burun kanamasının bazı lokal nedenleri hangileridir ?
a. Buruna veya kafatasının alt kısmında herhangi bir yaralanma.
b. Burunda yabancı bir cismin bulunması.
c. Burun operasyonları.
d. Aşırı öksürükten, aksırmadan veya burun silinmesinden.
e. Burun karıştırılmasından.
f. Frengi veya verem gibi hastalıklardan ileri gelen yaralardan.
g. Burunda veya sinüslerde bulunan habis tümörlerden,
h. Burundaki sümük bezlerinde varisli damarlar bulunmasından, i. Alerji, sinüzit ve basit nezlede meydana gelebilen sümük bezlerinde akut bir cerahatlanmadan.
Burun kanamasının bazı genel nedenleri hangileridir ?
a. Yüksek kan basıncı.
b. Hemofili, anemi pernisyöz, purpura, iskorbüt illeti, lösemi ve sarılık gibi kan düzensizlikleri.
c. Atmosferik değişiklikler, dağcılık, dalıcılık veya denizin çok derinlerine inmek, gibi.
Genel veya lokal bir durumdan meydana gelen burun kanamaları arasında ayırım nasıl yapılabilinir ?
Eğer kanama yalnız bir burun deliğinden gelmekteyse bunun lokal bir kanama olduğu ihtimali fazladır. Ayrıca burun muayene edilince kanama noktası veya kanama nedeni tesbit edilmiş olabilecektir.
Burun kanamaları nasıl kontrol altına alınabilir ?
Aslında iki cins burun kanaması vardır. Bunların yüzde 90′ı burunun ön kısmındaki septumdan ve bazı nadir yakalarda etmoid kesimin ön tarafından gelir. Lokal anestezi altında dağlama «cauterisation» yapılmakla kanama noktası genellikle bulunabilinir ve kontrol altına alınır. Bu operasyon gümüş nitratı, asit kronik gibi kimyasal maddelerin kullanılmasıyla veya elektrikle pıhtılaşma usulüyle yapılır.
Burun kanamasında ilk yardım tedbiri olarak ne yapılmalıdır ?
Kanamaların büyük çoğunluğu burun septumunun ön kısmında meydana geldiği için kanayan burun tarafının devamlı tazyikle kapatılmasıyla kanama genellikle durdurulabilinir. Eğer burun damlası varsa bununla ıslatılan bir pamuğun burna sokulması, yoksa ufak bir parça pamuğun kanayan tarafa yerleştirilmesi yararlı olur. Bu pamukla yapılan baskı en azından on dakika sürdürülmelidir. Burundan gelen kanın boğaza akmaması için kanama olan kişi dik oturmalı ve başını öne doğru eğik tutmalıdır.
Burnun arka tarafından gelen bir kanamada ne yapılmalıdır ?
Bu tip kanama kendiliğinden kontrol altına alınamaz. Bu gibi hallerde kanama olan kişinin, ağız yoluyla burunun arka tarafının tamponlanması gerekeceğinden, hastaneye kaldırılması gerekli olacaktır.
Tampon ne kadar süre yerinde bırakılır ?
Arka tarafta bulunan tamponlar yaklaşık bir hafta yerinde kalacaktır. Ön tarafa yerleştirilen tamponlar ise dördüncü günde kısım kısım çıkarılmaya başlanacaktır.
Genel bir durumdan meydana gelen burun kanamasında ne gibi tedavi metotlarına başvurulur ?
Uzman doktora müracaat edilmesi gerekir. Doktor kanamaya neden olan hastalığın tedavisine girişecektir.
Apandisit
Yazan: admin 18 Aralık 2009 Cuma
Kategori: Sağlık Bilgisi
Yaygın bir hastalık olan “apandisit”, karnın alt kısmında bulunan ve apandis ya da apendiks denilen kör barsağin iltihaplanmasıdır.
“Apendiks vermiformis uzun ince bir boru veya solucan şeklinde ortalama 9 cm uzunluğunda kör bir barsaktır. iki ila 25 cm arasında değişen uzunlukta olabilir. Çocuklarda, yetiş*kinlerden daha uzundur. Normalde karnın sağ alt bölgesinde yer almakla birlikte farklı konumlarda bulunabilir.”
Vücuttaki işlevi lam olarak bilinmeyen apendiks, bademcik gibi lenfoid doku bakımından zengin bir organ olarak tanımlanıyor.
Apandisit nasıl oluşur ?
“Apandisit yüzde 90 oranda, apendiks lümeninin (yani apendiksin iç kısmının) dışkı ile tıkanmasından kaynaklanıyor. Sık görülen nedenlerden biri de tenf dokularının şişmesidir.
Çeşitli nedenlerle apendiksin içi tıkandığı zaman, apen*diks lümeninde sıvı birikir, mikroplar çoğalmaya başlar ve iç basınç artar. Basıncın artması ile apendiks şişmeye başlar ve giderek apendiks dokusunun kanlanması ve beslenmesi bozulur. Daha sonra nekroz (çürüme) ve patlama oluşur.”
Türkiye Hastanesi uz*manları, iltihaplanmayı durdurmanın mümkün olmadığını belirterek “apandisit önlenemez; önlemek için herhangi bir metod veya ilaç bulunmuyor” diyorlar.
Görülme sıklığı
Eldeki verllere göre, apandisit her yasta görülmekte birlikte, en sık olarak genç erişkinlerde, 20-30 yaş grubunda ortaya çıkıyor. 60 yaşından büyüklerde yüzde 5-10 dolayında görülüyor, Çocuklarda en sık 6-10 yas grubunda görülen apandisjtin, 2 yaşından küçüklerde görülme oranı yüzde 2 dolayında kalıyor.
Görülme sıklığı bakrmından cinsîyete göre ilginç tablo gözleniyor, Ergenlik çağından Önce, kız ve erkeklerde apandisit oranı eşit olduğu görülüyor, 15-25 yas grubunda, erkeklerde apandisite 2 kat fazla rastlanıyor. 25 yaşından sonraki dönemde oran tekrar eşitleniyor.
Belirtiler ve tanı
Prof Dr. Hasan Taşçı ile Opr. Dr. Cavit Hamzaoğlu, apandisitin belirtileri ve tanısıyla ilgili olarak şunları söylüyorlar. “Karın ağrısı, iştahsızlık ve kusma temel belirtilerdir. Bunların bir araya gelmesi tanıyı kolaylaştırır.
Karın ağrısı; apandisitin en önemli belirtisidir. Genellikle göbek çevresinde veya mide üstünde başlar. Künt bir ağrıdır, azalma ve çoğalma gösterebilir, ama, hiçbir zaman tamamen yok olmaz. Genellikle 4-6 saat sürer (1-12 saat arasında değişebilir.) Daha sonra ağrı karın sağ alt bölgesine yerleşir. Bazı hastalarda ağrı sağ alt kadranda başlar ve orada kalır Apendiksin değişik yerleşimlerine göre ağrı sırtta, sağ veya sol kasıkta veya mesane üstü ve makatta hissedilebilir.
iştahsızlık, hastaların yüzde 90-95 inde ağrıdan daha önce görülen fakat önemsenmeyen bulgudur.
Bulantı ve kusma; önemli bir göstergedir. Hastaların yüzde 75′inde bulantı görülür. Genellikle hasta bir şey yerse Kusar, midesi boşsa kusmaz.
Bu belirtilerin yanında, hastanın, kabızlık, ishal ve gaz çıkaramama gibi şikayetleri de olabilir. Ancak, bunlar tanı değeri taşımazlar.”
Mauyene bulguları, apendiksin, vücutta yerleştiği yere göre değişebiliyor. Patlama olup olmaması da bulguları etkiliyor. Vücut ısısı bazı kişilerde normal kalmakla birlikte bazılarında 37.5-38 dereceye çıkıyor. Hastanın, fazla hareket etmekten kaçınması ve öksürme zıplama gibi hallerde ağrılarının artması tanı bakımından önem taşıyor.
Prof. Taşçı ve Opr. Hamzaoğlu, apandisitle ilgili önemli bir noktaya işaret ederek; apandisit belirtilerinin, birçok hastalığın belirtilerine benzediğini belirtiyorlar. Bu nedenle bulguların değerlendirilmesi açısından hekimin deneyimi büyük önem taşıyor.
Prof. Taşçı ve Opr. Hamzaoğlu’nun verdikleri bilgilere göre; karın içi lenf bezleri iltihabı, mide ve bağırsak iltihabı, kadın hastalıkları, dış gebelik, mide ve onikiparmak bağırsağının delinmesi, idrar yolları iltihabı ve taşları, safra kesesi iltihabı, pankreas İltihabı ve bağırsak damarlarının tıkanması gibi rahatsızlıklarla apandisit aynı bulguları verebiliyorlar.
Kesin tedavi
Özellikle gençlik döneminde ortaya çıkan bu yaygın rahatsızlığın ilaçla tedavi imkanı bulunmuyor. Ancak, apandisit, tedavisi kolay hastalıklar arasında yer alıyor. Türkiye Hastanesi hekimleri. kesin tedavinin ameliyat olduğunu belirterek, “hasta, laparoskopik (kapalı) veya açık appendektomi yöntemiyle ameliyat edilip, apandisit alınmalıdır” diyorlar. Prof. Taşçı ve Opr. Hamzaoğlu, apandisit ameliyatlarıyla ilgili şu bilgileri veriyorlar:
“Apandisit tanısı konan veya apandisit olabileceği düşünülen hastaların ağızdan beslenmemeleri, ağrı giderici almamaları gerekir. Apandisit, 4 grupta toplanır. Üç gruptaki vakalar;
akut apandisit, perfore (patlamış) apandisit, patlamış ve apse yapmış apandisit, kesin olarak ameliyatla tedavi edilmelidir. Dördüncü grup plastrone apandisittir. Bazen karın içinde omentum adı verilen bir yağ perdesi, apendiksi sarar ve iltihabın karın içine yayılmasını önler. Buna plastrone apandisit denir. Bu durumda hasta hastaneye yatırılır ve gözlem altına alınarak, antibiyotik tedavisine başlanır. Eğer şikayetler gerilerse hasta taburcu edilir ve 6-8 hafta sonra tekrar değerlendirip ve ameliyata alınır.”
Ölüme neden olabilir
Günümüzde apandisit ameliyatları en basit ope*rasyonlardan biri sayılıyor. Ancak tedavisi bu derece kolay olmasına rağmen, ihmal edilmesi halinde. apandisit, tehlikeli bir hastalık oluveriyor. Zamanında ameliyat edilmediği zaman İltihaplı apendiksin patlaması ölüme yol açabiliyor.
Genç erişkinlerde yüzde 15-25, çocuklarda yüzde 50-85, yaşlılarda yüzde 60-90 arasında patlama ihtimali bulunuyor.
Prof. Taşçı ile Opr. Hamzaoğlu, özellikle yaşlılar ve çocuklar açsından apandisitin büyük risk oluşturduğuna dikkat çekiyorlar ve “Yaşlı ve çocuklarda bulgular az olduğundan teşhis konulduğunda patlama olayı gerçekleşmiştir. Bu nedenle ölüm riski çok fazladır.
Genç erişkinlerde apandisitte ölüm oranı yüzde 0.1 in altındayken yaşlılarda bu oran yüzde 50 civarındadır” diyorlar.
Zamanında doktora başvurulduğunda basit; ama, geç kalındığında ölümcül bir hastalık sorunu.
Dikkat edilmesi gereken durumlar
· Karın ağrısı olduğu zaman kesinlikle kendi başınıza ağrı kesici almayın, mutlaka bir doktara başvurun.
· Bazen apandisitte doktorlarda yanılabilir ve yanlışlıkla mide tedavisine başlanır. Eğer ağrınız geçmiyorsa tekrar doktora gitmelisiniz.
· Normal bir apandisit ameliyatı eğer erken teşhis konulursa yaklaşık 15-30 dakika sürmekte ve hasta 1 gün hastanede yatıp çıkmaktadır.
· Eğer apandisit patlamış ise, ameliyatla apandisit alınır, batın yıkanır ve karın içine 1 adet dren (hortum) konulur ve hasta yaklaşık 2-3 gün hastanede kalır.
· Erken teşhis ve doğru tedavi hayat kurtarıcıdır.
· Günümüzde yüzde 100 apandisit tanısını koyduracak tetkik, laboratuvar ve görüntüleme yöntemi yoktur. Bu nedenle hastanın şikayetleri, muayene bulguları ve kan tetkikleri bir arada değerlendirilip teşhis konulur. Şüpheli vakalar ağrı kesici verilmeden takip edilir.
Ayak Tabanı Derin Yaraları
Yazan: admin 17 Aralık 2009 Perşembe
Kategori: Sağlık Bilgisi
DERİN YARALAR
Nedenleri ve yerleşim bölgeleri çok çeşitli olabilen bütün derin yaralar, genellikle tek tip görünümlüdürler. Çevreye doğru değil, derinlemesine gelişirler; önce deriyi, sonra altındaki dokuları yıkarlar.
AYAK TABANI DERİN YARALARI
Nedenleri
Çoğunlukla elli yaşını aşmış erkeklerde görülen ayak tabanı derin yaralarının nedenleri çok çeşitlidir ve sistemli olarak araştırılmaları gerekir.
Şeker hastalığı
En sık raslanan nedendir. Özellikle yaşlı şeker hastalarında, çok ağrılı ayak tabanı yaralarına sık raslanır. Yumuşak dokuda beslenme bozuklukları çok belirgindir, yaralar çok uzun bir sürede kapanır (insülin tedavisi son derece etkilidir). Şeker hastalarında bu yaraların çok sık görülmesi, her derin yarada kan ve sidik şeker düzeylerinin ölçülmesini gerektirir.
Tabes
Frenginin geç biçimlerinin günden güne azalmasından ,ötürü, çok ender görülen bir nedendir.
Cüzam
Etkinlik derecesi her ülkeye göre değişir. Yolaçtığı derin yaralar, deride duyarlık bozuklukları (duyusuzluk) ve önemli kemik bozukluklarıyla birliktedir. Bozunlar birden çok sayıda, iki yanlıdırlar ve aynı zamanda ortaya çıkarlar.
Damarsal ve sinirsel bozukluklar
Bunlara örnek olarak sirengomiyeli, çocuk felci ya da doğuştan oluşum bozuklukları (omurga çatlaklığı) ya da travmalara bağlı çevresel sinir sistemi bozunları gösterilebilir.
Atardamar iltihaplarına ve süreğen alkolikliğe bağlı çevresel beslenme bozuklukları da, ender olarak derin yaralara yolaçabilir.
Teşhisi ve Başlangıç dönemi
Başlangıç dönemi çoğunlukla kabuk tutmuş nasır biçiminde bir sertlikle nitelenir; sonra, ayağın yerle temasta bulunan bölümlerinde (topuk ya da taban) bir yaralaşma gelişir. Bölgede kendiliğinden ya da bir enfeksiyon sonucunda oluşan içi sıvı dolu kesecik patlar; görünüşteki bir geçici iyileşme döneminden sonra, deri yaralaşmaya başlar ve yara derinlemesine ilerleyerek derialtı dokularına ulaşır.
Yerleşme dönemi
Oluşan yara dar, ama derindir; çevresindeki bölümlerin kalmlaşmasıyla oluşmuş kaba bir sınırla çevrilmiştir. Tabanı düzensizdir ve çoğunlukla seröz irinli salgılarla kaplıdır.
Ağrı, hastalık etkenlerine ve enfeksiyon eklenmesi durumlarına göre çok değişik şiddettedir.
Evrim
Yaralaşma, süreğen bir evrimle derinlemesine ilerler ve kas, kiriş, eklem ve kemiklerde yıkıma yolaçar. Bu durumda en büyük tehlike, kemik eklem enfeksiyonları eklenmesidir.
Hastalığın geleceğini başka enfeksiyon ve damarsal beslenme bozukluğu ihtilatları da ciddileştirirler: Apseler; çevre derisinde kangrenler; tırnak ve kemiklerde biçim bozuklukları.
Klinik biçimler
Hastalıkların gençlerde görülen biçimlerine «üyelerdeki yaralaşmalı doku ölümlü bozunlar» adı verilir. El ve ayaklarda süreğen evrim gösteren, tekrarlamalarla ilerleyen biçimlerdir. İki büyük tipe ayrılırlar: Ailesel Thevenard hastalığı; Bureau ve Bariere hastalığı (ailesel olmayan yalancı sirengomiyeli).
Bazı hastalarda damak . kemiğinin yıkımı sonucunda ağız tavanı delinerek ağız ve burun boşlukları birbirleriyle birleşebilir. Buna, tabes hastalığının ağız yerlesimin.de raslanır.
Ayak tabanında derin yara. Ayağın yerle temas eden bölümlerinde başgösteren bozun, zamanla derialtı dokularını etkiler.
Parmaklarda da tabes hastalığına bağlı olarak derin yaralar ortaya çıkabilir. Hastalığın sinir sistemini etkilediği durumlarda (sirengomiyeli), dolamayı andıran bir durum ortaya çıkar. Omurilikteki sinirsel bozukluklarla paralel olarak gelişir.
Tedavi
Bütün derin yaralarda en önemli nokta, doku yıkımının önüne geçmektir. Bunu sağlamak için, bozunlar permanganatı ı çözeltiler ve çeşitli maddelerle mikroptan arındırılarak, enfeksiyon eklenmesinin önüne geçilir. Tedavide ikinci aşama, yaraların çevresinde oluşan hiperkeratoz tabakasının giderilmesidir (indirgeyicilerle masajlar, ayağın duruşunun değiştirilmesi).
Kan dolaşımını etkileyici bazı ilaçlar, yaraların kapanmasını hızlandırır.
Tedavinin olumlu sonuç vermesi, özellikle neden olan hastalıkların (cüzam1, frengi, şeker hastalığı) düzeltilmesine ve alkol, tütün gibi bozunları şiddetlendirici etmenlerin ortadan kaldırılmasına bağlıdır.
Cerrahi girişim, başvurulacak en son çaredir.
Alzheimer Hastalığı
Yazan: admin 17 Aralık 2009 Perşembe
Kategori: Sağlık Bilgisi
Klinik belirtiler
Hastalık 52-53 yaşlarına doğru bellek bozuklukları, dengesizlik ve simgesel işlev bozukluklarıyla (becerisizlik, okuyamama, yazı yitimi, söz yitimi) başlar; 3-4 yıl kadar sonra, bütün akıl işlevlerinde gerileme (bellek yitimi, düşünme yeteneğinin azalması, dikkat yitimi), değişmez ruhsal bozukluklar, sara nöbetleri ve piramit dışı bir sendrom ortaya çıkar. Ruhsal bozukluklarının bilincinde olması, hastayı büyük bir umutsuzluğa düşürür.
Tamamlayıcı muayeneler
Beyin elektrosunda yavaş dağılan, genelleşmiş dalgalar (hücre yıkımının belirtisidir) saptanır. Gazlı beyin filminde, karıncıklarda toptan bir genişleme (beyin körelmesi) görülür. Hastalık yavaş evrim gösterir ve hasta 5-10 yıl kadar sonra ölür.
Pick hastalığı
Alzheimer hastalığından 4 kat az görülen bir hastalıktır.
Beynin alın ve şakak loblarında yerleşen bir körelme vardır.
Teşhis
Klinik belirtiler
Alzheimer hastalığı gibi 52-53 yaşlarında ortaya çıkan hastalık, akıl yürütme, ahlak anlayışı ve özeleştiri işlevlerinde bozukluklar, davranış bozuklukları ve derin kişilik sarsıntılarıyla başlar. Hasta bu bozukluklardan habersizdir. Yalancılık, hırsızlık, cinsel davranış kusurları gibi kişisel bozukluklar gösterir. Çok şiddetli ve vahşi denecek derecede bir açgözlülük baş gösterir. Sözgelimi birkaç saat içinde bütün bir çarşafı yiyebilir. Düşünme yeteneği çok azalmıştır (hep aynı sözleri, hareketleri ve soruları, şarkıları tekrarlar). Ama hastanın zaman mekan kavramında bozulma olmaz ve sinirlerde hiç bir etkilenme yoktur (felç, sara nöbetleri ya da piramit dışı sistemde bozukluklara rastlanmaz).
Tamamlayıcı muayeneler
Beyin elektrosu normaldir; gazlı beyin filminde yalnızca alın bölgesi karıncıklarında bir genişleme saptanır.
Evrim
10 yıl kadar süren evrimden sonra hastalık, aşırı zayıflamadan ötürü ölümle sonuçlanır.
YAŞLILIK BUNAMALARI
Genellikle 70-75 yaşlarından sonra görülen bu hastalıklarda, nöronlarda yozlaştırıcı bozunlar oluşmasına bağlı olarak toptan zihin bozuklukları gözlenir. Bunaklık, yerleştikten sonra, bütün zihin yaşamını sarar ve hasta zaman mekan kavramını yitirir; hastalığının bilincinde değildir. Sinirsel ruhsal yetenekler de bazı işlev yetersizlikleri ortaya çıkar. Yaşlılık bunamasının bir özelliği de unutkanlıktır. Hastalık, önce adları ve yeni olayları unutma biçiminde başlar; bir süre sonra hasta, çevresini ve kendini tanıyamaz hale gelir.
Gazlı beyin filminde, karıncıklarda çift yanlı ve toptan bir gelişme saptanır.
Sonuçlarsak, yaşlılık ve orta yaş bunamalarının, nedenleri henüz bilinmeyen, kalıtımla ilgili bir etmenin rol oynadığı sanılan ve günümüzde hiç tedavi yolu bulunmayan hastalıklar oldukları söylenebilir.
DAMAR BOZUKLUKLARINA BAĞLI BUNAMALAR
Beyin atardamarları sertliğinin neden olduğu damar tıkanmaları sonucunda ortaya çıkan beslenme bozuklukları, beyin kabuğu dokusunun ve ak maddenin yumuşamasına yol açarlar. Hastalık, 70 yaşlarına doğru gelişen bir bunamayla’ birlikte sinirsel bozukluklarla (kol felci, yarım görmeme, söz yitimi), buna eşlik eden bir yalancı soğan ilik sendromu ve çırpınma nöbetleriyle ortaya çıkar. Bunamanın yerleşmesi 3-4 yıl sürer.
Damar bozukluklarına bağlı bunamalar, çoğunlukla nöron yozlaşmalarıyla ilgili bir süreçle birliktedirler.
ŞİŞMANLIK (OBEZİTE) : Nedenleri, belirtileri, tanısı ve tedavisi
Yazan: admin 16 Aralık 2009 Çarşamba
Kategori: Sağlık Bilgisi
ŞİŞMANLIK (OBEZİTE)
Şişmanlık, alınan kalori miktarının harcanan kalori miktarından fazla olması sonucu vücutta yağ miktarının artmasıyla sonuçlanan bir hastalıktır. Besinlerle alınan enerji, harcanan enerji miktarından fazla ise kilo alımı ortaya çıkar. Şişmanlık (obezite) vücutta birçok rahatsızlığa yol açar. Özellikle kalp ve damar rahatsızlıkları, hayati tehlike yaratan durumlardır. Bunun dışında hormonal bozukluklar, sindirim ve solunum sistemi hastalıklarının oluşmasında çok önemli bir faktördür.
Peki şişman olduğumuzu tıbbi yönden nasıl anlarız? Bunu hesaplamanın kolay bir yolu vardır. Kilonun boyun karesine bölünmesiyle vücut kitle indeksi ölçülür. (BKİ) Birimi kg/m2 dir. BKİ 25 in üzerinde olanlar fazla kilolu, 30′ un üzerindekiler ise şişman yani obezdir.
Ayrıca başka ölçümler de şişmanlık tanısında kullanılmaktadır. Bel çevresinin kadında 80 cm den fazla, erkekte 94 cm den fazla olması kişinin kilolu olduğunu gösterir. Yine bu değerlerin kadında 88 den, erkekte 102 cm den fazla olması obez olarak tanımlanmaktadır. Bel kalça oranını ölçerek de risk altında olup olmadığınızı öğrenebilirsiniz. Bel çevresinin(cm), kalça çevresine(cm) bölümüyle elde edilen değer kadında 0.8, erkekte 1′in üzerinde olmamalıdır. Yoksa şişmanlığa bağlı hastalık riski artar.
DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE ŞİŞMANLIK
Dünyada yetişkin şişman (obez) sayısı 300 milyonun üzerindedir. Türkiye’ de obezite araştırma derneğinin yaptığı araştırmada, toplumun yüzde 23′ü obezdir. Kilolu kişilerle beraber bu oran yüzde 30 civarındadır. Karadeniz bölgesinde bu oran yüzde 35′e kadar çıkmaktadır.
Bugün yapılan araştırmalara göre A.B.D de yaşayan her üç kişiden birisi şişmandır. Amerikalı gençlerin yüzde 15′i fazla kilolu. Bunun en büyük nedenlerinden biri de fast food dediğimiz yiyeceklerden kaynaklanıyor.Bu kadar fazla şişman bir toplum olmamızın nedeni, aldığımız ve harcadığımız kaloriyi dengede tutamamamız yüzündendir. Bir de hayatımızı tv karşısında hareket etmeden geçirmeye başlayınca, kilo almamamız için hiç bir neden kalmıyor.
ŞİŞMANLIĞIN NEDENLERİ
Şişmanlıkta en büyük neden fazla yemek yemedir. Ben hareket ediyorum nasıl olsa yiyebilirim gibi bir düşünce çok yanlıştır. Bir müddet sonra kilo alımı başlar. Çünkü kişi yaptığı işin ne kadar enerji kaybettirdiğini bilmemektedir.
Şişmanlık, hareketsiz bir yaşam tarzından da kaynaklanmaktadır. Örneğin, devlet dairelerinde oturarak çalışan kişilerin, ağır ve yorucu bir işte çalışanlara göre kilolu olma ihtimali daha fazladır. Çünkü hareket eden de etmeyen de aynı miktarda besin almaktadır. Bu nedenle vücut dengesi bozulur. Televizyon karşısında saatlerce oturup abur cubur tarzı yiyecekleri yiyen kişilerin obez olma ihtimali daha fazladır.
Psikolojik sorunlar, çok fazla yemek yemeye sebep olabilir. Anne ve baba arasındaki sorunlar veya ruhsal çöküntü içinde olanların yemek yeme isteği artabilir. Şişmanlık ve psikolojik etmenler arasında bir bağlantı olduğu kabul edilir.
Kalıtsal (genetik) faktörlerin de şişmanlıkta önemli rol oynadığı gösterilmiştir. Yapılan araştırmalara göre anne ya da babası şişman olan çocuğun da şişman olma ihtimali yüzde 50′dir. Buna karşın ailesinde bu sorunu olmayan kişlerin çocuklarının, obez olması yüzde 8′lik bir ihtimaldir. Eğer hem anne hem baba şişmansa çocukta görülme ihtimali yüzde 80 gibi çok yüksek bir düzeydedir. Bu kalıtsal değişikliklerin yanında, ailenin beslenme şekli de şişmanlıkta rol oynamaktadır.
Toplumda az görülmekle birlikte, hormonal ve metabolik bozukluk da şişmanlığa sebep olmaktadır. Kişinin metabolizması yavaşladığı için yediği yiyeceklerin bir kısmını depolar. Bunu depolarken yağ şekline çevirerek yapar. Bu da obezliğe sebep olur.
Son yıllarda obezliğin artmasında önemli bir neden gelişen teknoloji ve endüstriyle birlikte fiziksel güç gerektirecek işlerin azalması ve makineleşmeye doğru giden iş gücüdür. Yaşam tarzı pasifleşmeye başlamıştır.
ŞİŞMANLIĞIN (OBEZİTENİN) ZARARLARI
Şişmanlığın üzerinde durulması gereken, hayati tehlikeye neden olan, kalp damar hastalıklarında çok önemli bir etken olduğu aşikardır. Kolesterolün yüksek olması tansiyon yüksekliğine ve damar tıkanıklığına yol açmaktadır. Bu durumda kalp krizi geçirme riski artar. Kilo vermek, bu hastalıklarda düzelme sağlar. Erişkin tipi şeker hastalığının en büyük nedeni şişmanlıktır. Ne kadar şişmansanız şeker hastası olma riskiniz o kadar fazladır. Yağ oranı fazla kişilerde karaciğerde aşırı yağ artışına bağlı olarak yağlanma meydana gelir.
Kas ve iskelet sistemi de şişmanlığın zararlı etkilerinden nasibini alır. Ağır bir yükü taşımak zorunda olan kas ve kemiklerde dizde ve kalçada kireçlenme, varisler, kas zayıflığı ve fıtık görülebilir. Yağlar, kanın kalbe dönmesini zorlaştırır.
Şişman kişilerin, çoğu zaman zor nefes aldıklarını görürüz. Çünkü solunum için şişmanlık bir yüktür. Kandaki karbondioksiti artırır. Solunum yapmak güçleşir. Uyku hali görülür.
Özellikle gençlerde görülen şişmanlık psikolojik sorunlara da yol açar. Hoş bir görüntü oluşturmadığı için kişinin psikolojisini de bozabilir.
Şişman kadınlarda doğum yapmak zordur ve aynı zamanda risklidir. Kısırlığa bile yol açabilir. Adet düzensizliği görülür. Safra kesesinde taş olma ihtimali artar.
Yara ve deri hastalıkları artar. Ayakta mantar görülebilir.
Tüm bunların yanında şişmanlık performansı düşüren bir durumdur. Kişinin hayatını zorlaştırır, çabuk hareket etmesini önler. Ömrü kısaltan bir sorundur. Mutlaka tedavi edilmelidir.
ŞİŞMANLIK TEDAVİSİ
Şişmanlık tedavisinde ilk ve en önemli basamak diyettir. Diyet, kişiyi ideal kilosuna getirmek için sağlıklı bir beslenme şekli uygulanmasıdır. Diyet az kalorili olmalıdır ve diyetin dengeli bir şekilde uygulanması gerekir. Diyet yapmadan sonuç elde etmek çok zordur. Yağ, şeker ve tuz miktarını azaltmak gerekir.
Diyet sırasında şunların yapılması tedavinin başarılı olması için gereklidir:
- Mutlaka günde üç öğün yemeğinizi aksatmadan yiyin. Öğün atlamanız bir sonraki öğünde daha fazla yemenize neden olur,
- Spor yapmaya çalışın. Egzersiz yapmak; sağlıklı olmak ve kalori kaybetmek için çok faydalıdır. Bunu düzenli bir şekilde uygulayın. Spor verilen kiloyu tekrar almamak için yapılmalıdır. Spor yapınca psikolojik olarak da rahatlarsınız,
- Az yağlı sebze, beyaz et (yağsız), meyve ve kuru baklagiller ile beslenin,
- Bol bol su için,
- Hamur yapımı yiyeceklerden, tatlılardan uzak durun.
Bu tedavinin yanında hastanın yemek alışkanlığını ve aktivitelerini değiştirici davranış tedavisi de uygulanır. Amaç kişiyi disiplin altına almak ve iradeli olmasını sağlamaktır. İlaç ve cerrahi tedavi ise çocuklarda tavsiye edilmemektedir.
ROMATİZMA: Nedenleri, belirtileri, tanısı ve tedavisi
Yazan: admin 16 Aralık 2009 Çarşamba
Kategori: Sağlık Bilgisi
ROMATİZMA
Vücudumuzun hareketini sağlayan kas ve iskelet sistemimizde şişlik, ağrı, hareket sınırlamasına yol açan, iç organlarımızda çeşitli rahatsızlıklara neden olan hastalıklara romatizma denir. Romatizma tek bir hastalık değildir. 200′den fazla çeşidi vardır.
Kadınlarda daha fazla görülse de erkeklerde daha çok görülen türleri de vardır (gut gibi). Yaş ilerledikçe görülme olasılığı artar. Çocuklarda genelde 1-3 ve 9-12 yaşlarında başlar. Kız çocuklarında görülme sıklığı daha fazladır ama ülkemizde durum bunun tersidir. Ağrı, ateş, eklem tutulması, zayıflık, iç organların tutulması gibi şikayetler gözlenir. Aniden ortaya çıkabilir ya da yavaş yavaş gelişir.
ROMATİZMA NİÇİN OLUR?
Nedenleri bugün de ne yazık ki tam olarak bilinemiyor. Fakat mikropların neden olduğu romaztizmalar, gut hastalığı ve akut eklem romatizmasının nedenleri bilinmektedir. Bunların ortaya çıkışına neden olarak genetik(aileden gelen/kalıtsal) faktörler, yaş, cinsiyet, bazı ilaçlar, kaza sonucu oluşan zedelenmeler, iklim gibi faktörler gösterilmektedir. Her romatizmanın görülme yaşı farklıdır ve bununla birlikte kadınlarda görülme sıklığı daha fazladır. Belkemiği romatizması, gut gibi romatizmal hastalıklar ise genetik olabilir. Ayrıca rutubetli ve soğuk yerlerde görülme ihtimali daha fazladır. Psikolojik nedenler, travmalar da ortaya çıkmasında rol oynayan etkenlerdir. Her ne olursa olsun bu romatizmal hastalıklar kasları, iç organları, eklemleri özellikle hareketimizi sağlayan yapıları tutmaktadır.
NE GİBİ BELİRTİLER GÖRÜLÜR?
Hastada genelde ağrı, şişlik, hareket sınırlanması, sakatlık, şekil bozukluğu, kalp sorunları, gözde oluşan bulgular, sinir sisteminde görülen değişiklikler gibi belirtiler vardır. Bunlardan başka romatizma, deride ve iç organlarda ortaya çıkabilir. Romatizma eklemde ise iltihapla beraber kızarıklık ve şişlik görülür. Sonuç olarak hareket kısıtlığı, eklem yapısının bozulması (kireçlenme) ortaya çıkar. Bu durum sıklıkla diz ve kalçada oluşur. Nemli ve sıcak hava hastayı rahatsız eder.
Derimizi ve iç organlarımızı tutan romatizmada ise döküntü, kızarıklık, iştah azalması, gözde kaşınma, kızarıklık, saç dökülmesi, güneşe karşı hassasiyet, karın ağrısı, bel, sırt, topuk ağrısı görülebilir. Hastanın en çok şikayet ettiği; ağrıdır. Eklem, kas, iç organ gib yapılarda görülür. Şiddeti kişiden kişiye değişir.
Şişlik daha çok eklem ve yumuşak dokularda görülür. İltihaba bağlı şişlik oluşabilir.
Hareket kısıtlaması kişinin aktivitelerini sınırlandırır. Hayatı zorlaştıran bir durumdur. Hareket bozukluğu görülebilir. Bu belirtiler sürekli olursa sakatlık ve şekil bozukluğu görülebilir.
ROMATİZMAL HASTALIKLARIN TİPLERİ NELERDİR?
Romatizma temel olarak iltihaplı ve iltihaplı olmayan olmak üzere 2′ye ayrılır. İltihaplı romatizma mikropların neden olduğu, bağışıklık sisteminin bozulması sonucu ve ürik asit gibi maddelerin yaptığı hasar sonucu oluşan iltihap tipleri şeklinde görülür. İltihaplı olmayan romatizmada eklemde aşınma ve incelme görülür. Kemik çıkıntısı oluşabilir. Kaza sonucu meydana gelebilir.
Romatizmal hastalıkları bulunduğu yere göre 4 gruba ayırabiliriz.
- Yumuşak doku romatizması; en önemli ve en sık görülen tiptir. Selülit, dirseğin sürtünmesi sonucu oluşan rahatsızlık ve omuz eklemi rahatsızlıkları bu gruba girer. Kireçlenme, belkemiği romatizması, SLE, gut ve akut eklem romatizması bu şekilde oluşur.
- Eklem romatizmaları.
- İç organ romatizmaları.
- Bunların bir arada olduğu tipler den oluşur.
ROMATİZMA NASIL TEDAVİ EDİLİR?
Romatizmada tedavinin başarılı olması için erken teşhis çok önemlidir. Erken teşhis için uzun bir tetkik süreci ve hastanın takip edilmesi gerekir. Çünkü belirtiler, şikayetin azaldığı dönemde veya arttığı dönemde değişir. Tedavi şekli kişiden kişiye değişir ve her hastaya farklı tedavi uygulanmalıdır. Kronikleşmiş hastalıklar sonucu uzun süren tedavi uygulaması gerekebilir. Doktor kontrolünde yapılan ilaç tedavisi ve fizik tedavi sonucu hastalık tamamen yok edilemez ama ilerlemesi durdurulur ve ağrı kesilerek hastanın yaşamı daha kolay hale getirilir.
İlaç tedavisinde hastanın ağrısını kesecek, hastalığın durdurulmasını sağlayacak ya da şiş ve ağrıyı kesecek ilaçlar kullanılır. Bu ilaçlar romatizma sonucu oluşan iltihabı etkilerler. Ayrıca hastada görülen diğer bulguları ortadan kaldırmak için kas gevşetici, vitamin takviyesi, tansiyon düşürücü ilaçlar kullanılır. Bu ilaçlar alınırken bol suyla birlikte alınmalıdır. Ayrıca yan etkisi olup olmadığına (bazı ilaçlar gebeliği önleyebilir) dikkat edilmelidir.
Fizik tedavi, romatizma tedavisinde önemlidir. Bu sayede eklemlerin hareketleri düzeltilir, kaslar güçlendirilir ve ağrı azaltılır. Böylece günlük işleri yapmak daha kolay hale gelir. Bu sayede hasta romatizmayla yaşamayı ve baş etmeyi öğrenmiş olur.
Ameliyat da tercih edilen bir diğer yöntemdir. Sakat kalmış ya da eklemlerinde bozukluk olan, hareket güçlüğü çeken kişilere uygulanarak eski yaşantısına dönmesi amaçlanır. Ağrı giderilir, gerekirse yerine yapay eklemler takılır.
ROMATİZMADAN NASIL KORUNURUZ?
Yaşantınıza dikkat ederek bu hastalıktan korunabilirsiniz. Şişmanlık bu hastalığı tetikleyebilir. Bu yüzden kilonuza dikkat etmeniz gerekir. Ayrıca bazı mikroplar (örneğin streptokok) romatizmaya neden olabilir. Cinsel ilişki sırasında bulaşan bazı mikroplar da bu rahatsızlığa yol açar. Doğuştan olan kalça çıkığı sonucu kireçlenme olabilir. Bu yüzden genel anlamda sağlığınıza dikkat etmeniz gerekir.
Siz zamanında bunlara dikkat etmediniz ve romatizma hastasısınız. O zaman şunlara dikkat ederek biraz da olsa yaşantınızı sağlıklı hale getirebilirsiniz:
- Beslenmeye dikkat edin çünkü unutmayın ki, kilo aldıkça ekleme binen yük miktarı artar.
- Aşırı sıcak veya aşırı soğuktan uzak durun.
- Yatak istirahati önemlidir fakat uzun tutmamak koşuluyla. Ağrı ve şişlik için faydalıdır.
- Egzersiz yapmak kas ve eklemler için faydalıdır.
Bunları yaparak biraz rahatlayabilirsiniz fakat sadece tek bir tedaviyle bu hastalık düzelmez. Hepsine birden dikkat etmeniz size çok daha fazla yarar sağlayacaktır.
BEL FITIĞI
Yazan: admin 15 Aralık 2009 Salı
Kategori: Sağlık Bilgisi
BEL FITIĞI
Sırtımızda hemen hemen boyun bölgesinden başlayıp kalçamızdan daha aşağıya kadar uzanan ve omurilik kanalını oluşturan 31 adet omur vardır. Bu omurlardan beş tanesi fıtıklaştığı zaman sorunlar yaşanan bel bölgesinde bulunur. Bu omur kemiklerinin arasında hareketi kolaylaştıran, omurganın dayanıklı olmasını sağlayan ve darbelere karşı koruyucu görev yapan disk şeklinde özel bir bağ dokusu bulunur.
Bu disk iç ve dış tabaka olmak üzere iki kısımdan oluşur. Dıştaki tabakanın yapısı bozulunca içte bulunan yumuşak tabaka dışarıya doğru taşar. Bu taşan (fıtıklaşan) kısım omurilik kanalındaki sinirlere baskı yapar ve bu sinirleri sıkıştırır. Bazen de bu fıtıklaşan bölgeden kimyasal maddeler salgılanır ve ağrı hissedilir. Bu şekilde ortaya çıkan hastalığa bel fıtığı denir.
BEL FITIĞI KİMLERDE GÖRÜLÜR? KİMLER RİSK ALTINDA?
Toplumun yüzde 80′inden fazlası en az hayatında bir kere bel ağrısı çekmektedir. Bu sebeple doktora başvuranların sayısı oldukça fazladır. Sıklıkla orta yaşlarda görülür fakat her yaşta ortaya çıkabilir. Oturarak çalışan ve de bunu yanlış bir sandalye üzerinde yapan kişilerde bel fıtığı görülme ihtimali yüksektir. Ağır yük kaldırmak zorunda olanlar, spor yaparken dikkatsiz davrananlar, egzersize ısınmadan başlayanlar, duruş ve oturma bozukluğu olanlar risk altındadır.
Hemen hemen her hastalıkta risk faktörü sayılan sigara ve alkol kullanımı da bel fıtığını tetikleyebilir. Stresli ve huzursuz bir yaşamı olanların da bel fıtığına yakalanması muhtemeldir. Bu risklere ne kadar çok maruz kalıyorsanız bel fıtığı olma ihtimaliniz de o kadar fazladır.
Bu faktörlerin yanında kalıtsal (aileden gelen) faktörleri de unutmamak gerekir. Ailesinde bel fıtığı olanlar risk altındadır.
BEL FITIĞININ NEDENLERİ
Bel fıtığının oluşmasında yapılan bilinçsiz ve düzensiz hareketler ile ağır yük kaldırmak önemli rol oynamaktadır. Çok hafif bir yük kaldırıldığında bile bel fıtığı ortaya çıkabilir. Örneğin; eğilerek bir şey kaldırdığımızda bu yük sırtımızın her bölgesine eşit olarak dağılmaz. Düzensiz dağılan yük de bel fıtığı oluşumuna neden olur.
Bir diğer neden ise bu disklerin beslenmesinin bozulmasıdır. Yaşımız ilerledikçe bu diskleri besleyen damarlar ve diskteki su miktarı azalır. İçindeki su miktarı azalan ve yeterince besin alamayan disk küçülür. Bu yüzden iki omur arasındaki mesafede azalmış olur. Bu olumsuzluklarla beraber beslenmesi azalan dolayısıyla da oksijen miktarı azalan diskte bir de fiziksel hareketlerden kaynaklanan bozulma görülür. Diskteki hücre sayısı da azalır.
Bu etkilerden dolayı kişinin yaptığı yanlış bir hareket sonrasında içteki kısım dışarıya doğru çıkar ve bel fıtığı oluşur.
BEL FITIĞI KENDİNİ NASIL BELLİ EDER?
Bel fıtığının en büyük belirtisi belde ve bacakta oluşan ağrıdır. Hasta doktora gittiğinde belimin ağrısı bacağıma vuruyor der. Ama sadece bel veya sadece bacak ağrısı da olmuş olabilir. Bacakta uyuşma, güç kaybı görülebilir. Ayrıca daha önce yaptığı hareketleri yapmada zorlanma, hareket kabiliyetinin kısıtlanması ve yürürken topallamak görülebilir.
Bel fıtığının daha ilerlemiş ve şiddetli şekillerinde cinsel bozukluklar, idrarını ve büyük abdestini yaparken zorlanmak ya da idrarını tutamamak görülebilir. Bacaklarda felç oluşabilir ya da bacağın hissetmesi azalabilir.
TEŞHİS NASIL KONUR?
Her bel ağrısı bel fıtığı değildir. Kanser, romatizma, bel kayması, spor yaparken belini incitmek gibi bir çok sorun bel fıtığı gibi belirtiler verir. Bu yüzden teşhis koyarken dikkatli olmak gerekir. Bel fıtığı teşhisinde emar önemli bir yer tutmaktadır. Bu yöntemle sorunun nerde ve hangi dokuda olduğu kolaylıkla tespit edilebilir. Ayrıca bilgisayarlı tomografi kemiğin durumunu daha iyi ortaya koyduğu için tercih edilebilir. Bu görüntülerin, yapılan tetkikler ve klinik testler sonucu desteklenmesi gerekir. Çünkü görüntüyü yorumlarken yanlış yapmak tedaviyi de etkiler.
BEL FITIĞI TEDAVİSİ
Tedavide ilk tercih edilen yöntem cerrahi tedavi (ameliyat) olmamalıdır. Konservatif tedavi denen ilaç kullanımı, sert bir yatakta yatmak, fizik tedavi gibi yöntemler uygulanır. Bunlar bir çok bel fıtığı hastalığının düzelmesine yardımcıdır. Kas gevşetici, ağrı kesici ilaçlar tercih edilir. Gerekirse hastaya egzersiz yapması önerilir. Bunlarla düzelme sağlanmıyorsa ameliyat yapmak gerekir. Bunun için yapılan görüntüleme metodları ameliyat kararının verilmesinde çok büyük katkı sağlar. Günümüzde lazerle yapılan ameliyatlar yaygınlaşmaya başlamıştır. Eğer hastalık ilerlemişse vakit kaybetmeden ameliyat yapılmalıdır. Yapılan ameliyatların başarılı olma ihtimali yüzde 90′ın üzerindedir. Fakat hala ameliyat sonrası oluşacak komplikasyonlar (yan etkiler) tamamen ortadan kalkmamıştır. Şunu unutmamak gerekir ki bel fıtığı tedavi edilebilen bir hastalıktır.
BEL FITIĞINDAN KORUNMAK İÇİN NELERE DİKKAT ETMELİYİZ?
Sağlığımızın kıymetini ancak onu kaybettikten sonra anlıyoruz. Fakat önemli olan hastalığa yakalanmadan önce gerekli olan tedbirleri alarak bel fıtığına yakalanma riskini en aza indirmektir. Bunun için hiç bir zaman ağır yük kaldırmamaya özen göstermek gerekir. Vücudun yapısına ters gelen hareketlerden kaçınmalıyız. Beli kullanarak eğilmek yerine çömelip yani dizlerimizi kırıp eğilmek gerekir. Bir yerden bir şey alırken olabildiğince alacağımız cisme yaklaşmak gerekir. Uzanarak bunu denemek yanlıştır.
Hareketsiz bir yaşam tarzından kaçınmamız lazım. Bel kaslarını güçlendirici egzersizler (sağlıklı iken yapılan) çok faydalıdır. Fakat bunları yapmak bel fıtığı olmayacağımız anlamına gelmez. Genetik faktörler, kişiye ait durumlar da bu hastalığın oluşmasında rol oynar.
Mide Ülseri Nedenleri, Belirtileri, Tedavisi
Yazan: admin 15 Aralık 2009 Salı
Kategori: Sağlık Bilgisi
Ülser, sindirim sistemini oluşturan yemek borusu, mide, onikiparmak bağırsağı ve bağırsaklarda meydana gelen yaralardır. Midenin iç yüzeyinin mide asidi gibi tahriş edici maddelerle aşınması sonucu meydana gelen sancılı yaraya mide ülseri denir.
Mide Ülseri Nedenleri: Midenin iç tabakasında, mideyi koruyan bir tabaka bulunur. Ülserin nedeni Helicobacter pylori adı verilen bir bakteri, bu tabakanın zayıflaması ya da mide asidinin fazla salgılanması nedeniyle midenin korunmasız bir hal alması ve tahriş olmasıdır. Sinir bozukluğu, midede asit fazlalığı, zamanında ve iyi tedavi edilmeyen gastrit, mide zafiyeti, karaciğer yetersizliği veya safra azlığı, kalp hastalıkları, sindirilmesi güç yiyeceklerin aşırı derecede kullanılması, haddinden fazla sigara, çay, kahve veya asit yapıcı meşrubat içmek,alkol kullanmak veya bazı ilaçların uzun süre kullanılması mide ülserini doğuran nedenler arasındadır.
Mide Ülseri Belirtileri: Hastalığın başlangıcında mide ekşimesi ve ağırlık hissi vardır. Hastanın ağzına, sık sık ekşi su gelir. Tat alma duyusu azalmıştır, dil paslıdır, hastanın rengi solmuştur. Karnın üst kısmına bastırılınca, acıma hissedilir.
Bu belirtiler ortaya çıktıktan sonra; en kısa zamanda tedaviye geçilmezse; yemeklerden 2-3 saat sonra sırta doğru yayılan şiddetli mide ağrıları başgösterir. Baş dönmesi ve terleme de görülür. Bu devrede, kusma ile bir miktar kan da görülebilir. Bazı kimselerin büyük abdestleri katran gibi olur. Bu işaretler, ülserin ilerlemiş olduğunu gösterir.
Mide ülseri, bilhassa ilk bahar ve son bahar aylarında, çok rahatsız edici bir hal alır. Ağrı ve kanamalar artar.
Mide Ülseri Tedavisi: Mide ülseri tedavi edilebilen bir hastalıktır. Özellikle, henüz başlangıç aşamasındayken teşhis edilip tedaviye başlanırsa, telaşlanmaya ve korkmaya gerek yoktur. Tedavi genellikle mide asidini azaltıcı ve ülsere neden olan bakteriyi yok etmeye yönelik ilaçlarla yürütülür. Ameliyat çok ender durumlarda gerekir.
Stres de ülsere neden olan önemli bir etken olduğundan üzüntüye kapılmamak, aksine bütün üzüntülerden sıyrılmaya gayret sarfetmek faydalıdır. Ayrıca, tedaviye yardımcı olmak amacıyla aşağıdaki hususlara uymak da tedaviyi kolaylaştıracaktır:
- Düzenli ve yeterince istirahat etmek,
- Yemekleri belli saatlerde ve aşırıya kaçmadan yemek,
- Bağırsaklarınızın düzenli çalıştığından emin olmak,
- Sigara, çay, kahve ve alkolden uzak durmak,
- Diş sağlığına önem vermek vb.
Mide Ülserinden korunmak için beslenme alışkanlıklarını değiştirmek gerekir. Zeytinyağı ülser ve gastrite karşı koruyucudur. Ayrıca, papatya çayı da faydalıdır.
Alzheimer Hastalığı
Yazan: admin 14 Aralık 2009 Pazartesi
Kategori: Sağlık Bilgisi
Klinik belirtiler
Hastalık 52-53 yaşlarına doğru bellek bozuklukları, dengesizlik ve simgesel işlev bozukluklarıyla (becerisizlik, okuyamama, yazı yitimi, söz yitimi) başlar; 3-4 yıl kadar sonra, bütün akıl işlevlerinde gerileme (bellek yitimi, düşünme yeteneğinin azalması, dikkat yitimi), değişmez ruhsal bozukluklar, sara nöbetleri ve piramit dışı bir sendrom ortaya çıkar. Ruhsal bozukluklarının bilincinde olması, hastayı büyük bir umutsuzluğa düşürür.
Tamamlayıcı muayeneler
Beyin elektrosunda yavaş dağılan, genelleşmiş dalgalar (hücre yıkımının belirtisidir) saptanır. Gazlı beyin filminde, karıncıklarda toptan bir genişleme (beyin körelmesi) görülür. Hastalık yavaş evrim gösterir ve hasta 5-10 yıl kadar sonra ölür.
Pick hastalığı
Alzheimer hastalığından 4 kat az görülen bir hastalıktır.
Beynin alın ve şakak loblarında yerleşen bir körelme vardır.
Teşhis
Klinik belirtiler
Alzheimer hastalığı gibi 52-53 yaşlarında ortaya çıkan hastalık, akıl yürütme, ahlak anlayışı ve özeleştiri işlevlerinde bozukluklar, davranış bozuklukları ve derin kişilik sarsıntılarıyla başlar. Hasta bu bozukluklardan habersizdir. Yalancılık, hırsızlık, cinsel davranış kusurları gibi kişisel bozukluklar gösterir. Çok şiddetli ve vahşi denecek derecede bir açgözlülük baş gösterir. Sözgelimi birkaç saat içinde bütün bir çarşafı yiyebilir. Düşünme yeteneği çok azalmıştır (hep aynı sözleri, hareketleri ve soruları, şarkıları tekrarlar). Ama hastanın zaman mekan kavramında bozulma olmaz ve sinirlerde hiç bir etkilenme yoktur (felç, sara nöbetleri ya da piramit dışı sistemde bozukluklara rastlanmaz).
Tamamlayıcı muayeneler
Beyin elektrosu normaldir; gazlı beyin filminde yalnızca alın bölgesi karıncıklarında bir genişleme saptanır.
Evrim
10 yıl kadar süren evrimden sonra hastalık, aşırı zayıflamadan ötürü ölümle sonuçlanır.
YAŞLILIK BUNAMALARI
Genellikle 70-75 yaşlarından sonra görülen bu hastalıklarda, nöronlarda yozlaştırıcı bozunlar oluşmasına bağlı olarak toptan zihin bozuklukları gözlenir. Bunaklık, yerleştikten sonra, bütün zihin yaşamını sarar ve hasta zaman mekan kavramını yitirir; hastalığının bilincinde değildir. Sinirsel ruhsal yetenekler de bazı işlev yetersizlikleri ortaya çıkar. Yaşlılık bunamasının bir özelliği de unutkanlıktır. Hastalık, önce adları ve yeni olayları unutma biçiminde başlar; bir süre sonra hasta, çevresini ve kendini tanıyamaz hale gelir.
Gazlı beyin filminde, karıncıklarda çift yanlı ve toptan bir gelişme saptanır.
Sonuçlarsak, yaşlılık ve orta yaş bunamalarının, nedenleri henüz bilinmeyen, kalıtımla ilgili bir etmenin rol oynadığı sanılan ve günümüzde hiç tedavi yolu bulunmayan hastalıklar oldukları söylenebilir.
DAMAR BOZUKLUKLARINA BAĞLI BUNAMALAR
Beyin atardamarları sertliğinin neden olduğu damar tıkanmaları sonucunda ortaya çıkan beslenme bozuklukları, beyin kabuğu dokusunun ve ak maddenin yumuşamasına yol açarlar. Hastalık, 70 yaşlarına doğru gelişen bir bunamayla’ birlikte sinirsel bozukluklarla (kol felci, yarım görmeme, söz yitimi), buna eşlik eden bir yalancı soğan ilik sendromu ve çırpınma nöbetleriyle ortaya çıkar. Bunamanın yerleşmesi 3-4 yıl sürer.
Damar bozukluklarına bağlı bunamalar, çoğunlukla nöron yozlaşmalarıyla ilgili bir süreçle birliktedirler.
KISIRLIK
Yazan: admin 14 Aralık 2009 Pazartesi
Kategori: Kategorilenmemiş, Sağlık Bilgisi
HEM KADININ HEM ERKEĞİN KISIR OLUŞU
Bazen evli bir çiftin çocuğu olmamasına rağmen, kadın ve erkek üzerinde yapılan bütün incelemelerin sonuçları olumlu çıkar. Böyle durumlarda karı koca arasındaki bu tür aykırılığın bağışıklıkla ilgili olabileceği düşünülür. Bu varsayıma göre, eşlerden biri öbürüne karşı bağışıklık cisimleri üretir. Bir çiftin (hem kadın hem erkeğin) kısırlığını incelemek için cinsel birleşmeden yarım saat sonra, dölyolundan sıvı alınır; sonra bir mikroskop yardımıyle spermatozoitlerin devingenliği gözlenir. Eğer bir devingenlik görülmez se ya da sıvının yıkanmasından sonra da ortaya çıkmazsa, dölyolunun spermatozoit öfdürücü bir madde salgıladığı hemen hemen kesinlik kazanır. Mukus (sümüksü salgı) cinsel birleşme yapılmadan da incelenir. Sonra bir damla meni ile bir damla mukus birbirine karıştırılır. Bu karışım bir mikroskop yardımıyle incelenerek, spermatozoitlerin mukusa doğru hızla ilerleyişleri gözlenir. Bu ilerleyiş görülmediği zaman, meni başka bir kadının mukusuyla bir araya getirilir; aynı şekilde önceki mukus da başka bir erkeğin menisiyle karıştırılır. Bu ikinci deneyin sonuçları kadın ve erkeğin gerçekten kısır mı yoksa sadece verimliliklerinin mi düşük olduğu konusunda doğru bilgiler sağlar. Bilinmeyen bir neden olmadan çocuğu olmayan bir çiftin bir yıl süreyle birbirinden ayrı yaşadıktan sonra çocuk sahibi olduğu bilinmektedir. Eşlerin birbirine kavuşmasından az sonra kadının gebe kalması üzerine, doktorlar bir bağışıklık olayının söz konusu olduğu sonucuna varmışlardır. Yani kadın kocasının menisini tahrip eden bağışıklık cisimleri salgılıyordu. Gerçi, dölyolundan ve dölyatağından âhnan örneklerin incelenişi sırasında, böyle bir salgı izine hiç rastlanmamış ve bütün öbür incelemelerde sonuç vermemiştir. Ancak bir yıllık ayrılıktan sonra kadının gebe kalması, bağışıklığın kaybolmasının sonucuydu. Çünkü aradan zaman geçtiği için organizma artık bağışıklık cisimleri üretme gereksinimi duymuyordu; bu nedenle döllenme kolaylıkla gerçekleşebilmişti.