HATIRA
HATIRA
Bana bir htıra ver,
Benim varlığım olsun.
Değeri hiç farketmez,
Yeterki senin olsun.
Öyla bir hatıra ki,
Seni hep bende bulsun,
Ve alsın beni benden,
Varlığım senin olsun.
Bir hatıra;görenler,
Birlikte ansın bizi,
Yaşatsın her bakışta,
Bu anı,mazimizi.
Bir hatıra kalbinin,
En derin köşesinden;
Bir anı ki kalbimi
Oynatsın hep yerinden.
Çok Uzaktasın
Cok uzaktasin beni duymazsin unuttun beLki de hatirLamazsin hani derdin ya sen bitanesin bitanen burada Sen neredesin
Seni yüreğimin derinlerine attım.Üzerine Çelik kapilar kapattım. beni öyle incittinki seninle olan iyi hatıraları (istedigim halde)bile hatırlıyamıyorum. Sen cezani kendi kendine verdin.
Sebepsiz yere ağlamak istedin mi hiç Ağlarken boğazına bi düğüm saplandımı Yanağından süzülüp yüreğine düşen her damlada SENİ SEVİYORUM diye haykırmak geldimi içinden sevdiğine Şimdi de ağlıyorum SEVDİĞİM ama sana değil bir kalemde sildiğin AŞKIMIZA ağlıyorum SENİ SEVDİĞİM için özür dilerim
10 KASIM ŞİİRİ (Timur İLİKAN)
10 KASIM ŞİİRİ (Timur İLİKAN)
Geldi yine bir 10 Kasım
Bitmek bilmiyor hiç yasım
Dinmiyor kanlı gözyaşım
Geçmiyor boğazımdan aşım
Anıyoruz Ata’mızı şad ile
Söyleniyor adı dilden dile
Şapka çıkardı düşmanı bile
Onun önünde saygı ile
O her Türk’ün sevgilisi
Doluydu yüreği vatan sevgisi
Genci yaşlısı hemen hepsi
Hayran ona yok bunun ötesi
Onun adı Mustafa Kemal
Dalgalan bayrağım yıldızlı hilal
Dökülür şehit kanları al al
Ya ölüm vardır ya da istiklal
Bu vatan Ata’mızdan bize miras
Şehadet şerbeti dolu her tas
Nice yiğit içti ondan tas tas
Bütün kahramanlıklar onlara has
Ölmedi Mustafam hiç ölmeyecek
Onun yolunda her Türk yürüyecek
Düşmanın yüzü bir an gülmeyecek
Bayrağım gönderden hiç inmeyecek
Yazar: Timur İLİKAN
ACILI GECENİN BİTİMİNDE
Yaşadığımı işitmek istiyorum
Bir ses uzaktan yakından ya da içimden
Düşen yaprak örneğin
Kağıt hışırtısı olsun
Ya da eski tahtaları içten kemiren bir kurdun çıtırtısı
Bir inilti derinden
Damlayan su
Bir elektrik düğmesi çıt diye
Çok uzaklardan yankılanan duyulur duyulmaz
İçimdeki mağaralarda besler büyütürüm
Her ne olursa olsun bir ses
Yeter ki bana ispat etsin yaşadığımı
Yaşadığımı görmek istiyorum
Bir ışık uzaktan yakından ya da içimden
Sesindeki pırıltıya
Gözündeki ışıltıya benzer
Bir kibrit çakımı
Bir yanıp sönse yeter
Sabahın yağan toz mavisi göğsünde çıplak
Ya da gün batımı pembesi dudak
Bir yıldırım hızında çizilsin
Bir şimşekçe yazılsın karanlığım
Bir fener ki uzaklığı bilinmeyen
Bir yıldız parlayıp sönen
Dişlerinin aydınlığını
İçimdeki mağaralarda besler büyütürüm
Her ne olursa olsun bir ışık
Yeter ki bana ispat etsin yaşadığımı
Yaşadığımı duymak istiyorum
Bir ısı uzaktan yakından ya da içimden
Tenine ilk dokunduğum zamanki
Elini ilk tuttuğum
Yüreğimi kanatlandıran o titreşim
Kanı geçiyor kanıma sandığım
Öyle bir değdin ki varla yok arası
Ve yanarken ateşten ellerim
Yatak çarşafının apaklığında duyduğum serinlik
Ve sevgiyi sende bulduğum ilk
O ılıklığa değinmek yerine
Uzak düşlerde olsa da yeter
İçindeki mağaralarda besler büyütürüm
Her ne olursa olsun bir değini
Yeter ki bana ispat etsin yaşadığımı
Yaşadığımı koklamak istiyorum
Bir koku uzaktan yakından ya da kendimden
Kulak memelerinde şebboy
Saçlarında o koku
Ki öptükçe öpüldükçe büyüyen
Her yel estikçe getirir düşlerime
Koklarım çok uzaklardaki anılardan seviyi
Bir yel esmiş mi esmemiş mi
Bir kıpı dal oynasa
Bir yaprak kıpırdasa
Duyulur duyulmaz olsa da
İçimdeki mağaralarda besler büyütürüm
Her ne olursa olsun bir koku
Yeter ki bana ispat etsin yaşadığımı
Yaşadığımı tatmak istiyorum
Bir tat ki uzaktan yakından ya da kendimden
Ağzımda dilimde damağımda
Bir buruksu mutluluk sandığım
Salt benim diye aldandığım
Kendi yalanlarıma kandığım
Arttı yaşadıkça duyduğum acı
Yitirmemek için o acıyı çoğaltırım
İçimdeki mağaralarda besler büyütürüm
Her ne olursa olsun bir tat
Yeter ki bana ispat etsin yaşadığımı
AZİZ NESİN
ÇIKARSAMA
seni sevmek ne kadar kolay
akıp giden bulutları izlemek
kaynak başında köpüren suyu
yerden fışkıran ışığı yani
eğilip içmek
binbir alaşımlı sevdayı
rahatça üstüne giymek
daha da uzuyor öpünce
daha da kalın ve beyaz boynun
gecenin içinde gizli bir yol açıyor
bir ırmak, puslu beyaz
içe akan, yansıyan, balkıran
yukarı dönen bir el gibi
bileğinden çevrilerek
ah benim ölümü susturan aşkım
seni sevmek
ezberlemek oluyor
yabansı bir koku var
havada döne döne yükselen
fundalıkların çalılıkların
defne kokusu, ıtır kokusu
ölü taşlar, boz yosunlar, kuru otlar
anılar yani sürekli anılar
heybetlı bir akşam sarısı
alınlık oldu ne yazık
başucumuzda duruyor
sesin yontulmuş akik
dudaklarının arasında
bir yağmur telaşı sesin
ay altında yaprak denizi
ağır aksak geçen zamanın
geçmeyen yalnızlığı
utangaç, tutungan, ve çok narin
sesin bu yüzden ellerine benziyor
Seni sen yapan bunlar mı
Gözlerin mi hani demiştim ya
Her zaman ormanaltı bitkisi
Hiç vurmaz üstüne güneş
hep serin her zaman nemli
Seni sevmek sevgilim
bir insanın ansızın
bir zambağa dönüşmesi
Özel Arabul
ne çıkar
Tut ki gecenin
Alacakaranlığında düşlemişim seni.
Tut ki, rüyalarımı bölmüşsün ne çıkar?
Ne çıkar gündüzlerin selamsız aşkına,
Geceleri kefen biçsen.
Bir anlık hırsla,
Her şeyi yıkıp geçsen, ne çıkar…
Tut ki bundan böyle unutmuşum seni.
Tut ki artık çalan parçalarda ismin geçmesin.
Tut ki yazılan şiirler, seni anmasın,
Varsın eller de unuttu desin.
Ben seviyorum ya seni,
Sen sevmesen, ne çıkar…
Bedirhan Gökçe
DELİ YABANCI
ey herşey bitti diyenler
korkunun sofrasında yılgınlık yiyenler.
ne kırlarda direnen çiçekler
ne kentlerde devleşen öfkeler
henüz elveda demediler.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
BİR SABAH TANIDIK BİR ŞEHRE GİRERKEN
Bir sabah tanıdık bir şehre girerken
Sıcak ve dost şeyler düşünür insan
Tanıdık bir yatak bekler sizi
Bir çocuk yüzü gülümser anılardan
Dost şehirler, sevgili, anne şehirler
Nice anılar, nice mutluluklar yaşadım her birinizde
Delikanlı bir sevinçle sokaklarınızdan geçtiğim oldu
Kederli günlerim oldu aklımı yitiresiye
Sonsuz kareli bir film gibi
Yaşamım geçiyor belleğimden
Tekrar etmek duygusu
Her şeyi yeniden, yeniden…
Bir sabah tanıdık bir şehre girerken
Hüzünlü, tuhaf şeyler düşünür insan
Sadece o şehrin değil
Kendisinin de değiştiği duygusundan…
ADIMI UNUT
Nasılsa ayrılık bu aşkın sonu
Sen de eller gibi adımı unut
Kader ikimize çizmiş bu yolu
Sen de eller gibi adımı unut
Seninle bu aşkı yaşamadık say
Birlikte gülüp te ağlamadık say
Böylesi unutmak dahada kolay
Sen de eller gibi adımı unut
İstemem söyleme bir tek kelime
Sen de eller gibi adımı unut
Değmesin artık hiç elin elime
Sar yeni aşkını benim yerime
Sen de eller gibi adımı unut…
ALACANIM
ah, nerde benim altından avaze sesim!
yankısı bir duvara gömülmüş testide kaldı
avaze sesim!
şimdi başkalarının kalplerinde yankılanan
bir zamanlar içinden geçtiğim aşklardı
feryattan kimseler ölmez, denirken
duvarlardan geçtim
artık kimseyi sevemez aşktan ölmüş yürek, derlerdi
şimdi kulağını dayadığın duvarda inleyen testi
bir zamanlar feryatlarda unuttuğum avaze sesim!
alacânım,
mil yeşili gözlerin
dindirdi gözlerimi
kaç körü birden öldürdün bende
mahsur kaldım, eksik oldum, kapına düştüm
ben yandıkça
ezber ettin ayazın demirini
alacânım,
indi mi göğsüne heves?
hangi duvarın halısında
gördün, bildin, vurdun beni
kaç ormandan geçti
içinde kaybolduğumuz o büyük takip
içimizde bunca gurbet dururken
yol ettik uzaktaki sılayı
şimdi burdayız
kanlar içinde
alacânım
indi mi göğsüne heves?
etimdeki eksik yangın, sindi yüreğim
seyreldi tenim sahtiyan tarih
mahsur kaldım, meçhul oldum, şehit düştüm,
alacânım,
indi mi göğsüne heves?
alacânım,
rahat et ben gölgene ilişeyim
her belanı ben göreyim
yüreğimi ihbar et,
bana bir uçurum ver, gideyim
alacânım,
indi mi göğsüne heves?
biliyorsun adımın kıblesini
bir meşhur hâfızla, meşhur bir şehvet
alacânım,
şuramda sinsi bir sızı
gel öldüğümü farz et
senden gelen her habere
canımdan uçurduğum şahin
pençesinde kaldı bileğim, yazım, harflerim
bir yanım onla uçtu, sende kaldı, ben bittim
alacânım,
indi mi göğsüne heves?
alacânım,
yakılmış bir köyün adıydı adın
görmedi kimse
içinde ben de yandım
o gün bugün kalbimin doğusunda tüten duman
nerede olursan ol göğündeyim kanlı tarih her zaman
Mardin’im, Midyat’ım
ah benim altından avaze sesim
kardeşlerimdi ölen de, öldüren de
aranızdaki duvarda
gömülü kaldım
etimden uçurduğum uçurum
meşhurdum, meçhuldüm, mahsurdum
bir hâfızken eskiden
mecnun kaldım şimdi
aşktan, senden, kendimden
n’olur sevmeden öldürme beni
alacânım,
söyle, indi mi göğsüne heves?